Hepimiz biliyoruz ki etrafımızda yaşayan bitki, hayvan ya da insan, her canlının ömrü bir gün sona eriyor. Kainatı yaratan Allah, zamanı gelince üzerinde yaşayan her canlıyı ölüme, hatta kainati da yok olmaya mahkum etmiştir.
Hayat kadar gerçek olan ve hepimizin bir akrabasını, bir tanıdığını, bir yakınını kaybederek karşılaştığı ölüm gerçeğini kabullenmemek mümkün mü ya da ne kadar gerçekçidir?
Ölüm bu eğreti dünya hayatının sonu olmakla birlikte, insan için bir son değil, fani hayattan daimi hayata geçiştir esasında.
Kur’ân`da ölüm ve sonrasından şöyle bahsedilir:
“1. Mülk ve yönetim elinde bulunan o Allah ne yücedir! O, her şeye Kadîr`dir.
2. Hanginizin daha güzel iş yapacağını belirlemek için sizi imtihana çekmek üzere ölümü ve hayatı yaratan O`dur. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.”
67-Mülk Suresi 1-2
“78. Nerede olursanız olun ölüm sizi yakalayacaktır. Titizlikle korunan muhteşem kulelerde olsanız bile...”
4-Nisâ Suresi 78
“35. Her canlı, ölümü tadacaktır. Biz bir imtihan olarak sizi şer ile de hayır ile de deniyoruz. Sonunda bize döndürüleceksiniz.”
21-Enbiyâ Suresi 35;
Nerede, ne zaman, nasıl ve ne şekilde karşılaşacağımızı bilmediğimiz ölüme hazır olmak esasında bir müslüman için çok önemli bir nokta olmalıdır. Etrafımızda pekçok kez herbirimizin şahit olduğu gibi ölümün bilinen bir sırası, yeri, zamanı yoktur. Akşam bin bir hayalle yatıp bir daha uyanmamak, ahirette gözünü açmak gayet olağan değil midir?
Ölüm gerçeğine hazır olmak, onu her an hatırlamakla, Kurân’a sarılmakla ve her an birimizi alıp götürmesi muhtemel ölüm üzerine düşünmekle mümkün olabilir. Oturup derin derin öldüğümüzü, artık geri dönüşün olmadığını, Allah`ın huzurunda hesap verdiğimizi düşünmek, geçici zevklere aldanmamızı, dünyayı hiç ölmeyecek gibi yaşamamızı engelleyecektir. Bir müslümanda olması gereken özelliklerden biri de budur..
Allah hepimize, Allah’ın rızası üzerine yaşayıp O’na iyi kul olarak kavuşanlardan, kıyamet gününde alnının akıyla razı etmiş ve edilmişlerden olmayı nasip etsin..