Mr.Uzeir-Ibrahimi S.Moderator
Numri i postimeve : 1543 Data e regjistrimit : 19/12/2009 Nacionaliteti-Sheti : Tetovë.
| Titulli: Erkek erkektir kadin da kadindir?! Fri 20 Aug 2010 - 18:48 | |
| [tr valign="top"][td class=windowbg style="BORDER-RIGHT: rgb(255,255,255) 1px solid"] Erkek erkektir,kadin da kadindir?! İslâm âlimi Fezarî’nin kızı Esma, kızını evlendirirken ona şu öğütleri verir:
“Kızım, bulunduğun yuvadan çıkıyor, bilmediğin bir yuvaya ve tanımadığın bir arkadaşa gidiyorsun. Sen o arkadaşına yer ol ki, o sana gök olsun; seni himayesine alsın. Sen, ona döşek ol ki, o sana direk olsun. Sen ona cariye ol ki, o sana sultan olsun…”
Yer ve gök dahil olmak üzere, her şeyin çift çift yaratıldığı şu âlemde, insan da ayrı, ama birbirini tamamlayan şekilde kadın ve erkek olarak var ediliyor. Her şeyin kendi özellikleriyle mükemmelliğe ulaşması beklenen dünyada, kadının kadın, erkeğin de erkek olarak kâmil insan olmaya yönelmesinin hikmetin gereği olduğunu anlıyoruz.
Kadın, cemalin aynasıdır. Ruhu, yüzü, endamı ilâhî cemale işarettir. Okunası, bilinesi, âyet kılınası bir güzellik mazharıdır. İçi, Vedûd ve Rahîm’i haykırır. Duygusallığı ve şefkati onu lâtif cins yapan şeylerdir. Yükselişi Rahîm’e, Cemîl’edir. Kulluğu, aynasında yansıyan kısmeti hissetmektir.
Kadın, kadındır. Zayıflığı zayıflık değil, güç kaynağıdır. Nazikliği, ezilmeye değil sevilmeye adaydır. Hazinesi örtülü ve gizlidir; umuma sergilendiğinde değerini yitirir.
Kadın yer gibidir, toprak gibidir. Mütevazi, edilgen, sessiz; ama doğurgan, verimli. Bire bin veren münbit toprak gibidir kadın; duyguları birer tohum gibi sümbüllendiren, kullukta yükselmeye vesile olan verimli toprak gibi…
Erkek celâlin aynasıdır. Dışı ilâhî celâli gösterir. Şefkatle terbiye edilmişse içi Rahmân’ı dile getirir. Gök gibidir erkek. Yere bakan, onu kuşatan gök gibi. Yere âşık göğün yağmur olup merhametle yağması gibi, erkek varoluşunu bütünleyen kadına şefkatle yaklaşır.
Erkek erkektir. Gücü üstünlük değil görev vesilesidir. Üstünse eğer, bu kendinden değil, ilâhî takdir iledir. Keyfince kullanabileceği bir şey değildir güç. Heybeti, haşinliği ezmek değil, adaleti gözetmek içindir.
Yer ve göğün aşkla birleşmesinden sayısız meyveler ve çiçekler filizlenir. Kadın ve erkek birleşmesinin meyveleri ise çocuklardır. Kadın anne, erkek baba olur. Anne-baba o ana kadar varoluşu ve Varedeni tanımaya yönelmiş iken, artık yavrularının varoluşu ve Yaratıcısını tanımasındaki ilk ve en önemli öğretmenleri olurlar. İlk yaşlarda öğrenilen tutum ve bilgiler, taşa kazınan yazılar gibidir. Bu eğitim, çoğunlukla hal ve hareketlerle, tavır ve tutumlarla gerçekleşir.
Çocuk annesinden Rabbinin cemal ve rahimiyetini; babasından celâl ve rahmaniyetini ders alır. Annenin şefkati, Rabbin rahimiyetinin ve sonsuz şefkatinin bir yansıması; babanın şefkat ve terbiye ediciliği ise rahmaniyetin yansımasıdır. Birbirini tamamlayan bu özellikler anne-babanın kendi yaratılış özelliklerini koruyabildikleri ölçüde çocuğa yansır ve çocuk da Yaratıcısını o ölçüde sağlıklı tanır. Anne ve baba birer kanat olup çocuklarının marifetullahta yükselmesine vesile olurlar.
Deneme-yanılmaya değil, ilâhî ilkelere dayanan ve peygamberî sünnet ile somutlaşan Kur’an ahlâkı, erkek ve kadına ilişkin sosyal ve ailevî rolleri öngörürken, yukarıda anlatmaya çalıştığımız yaratılış ve hikmet hakikatlerini tefsir eder. Kadın ve erkeği, sonsuza uzanan hayat yolculuğunu ve marifetullah ve kulluğun merkezi olan aileyi esas alarak tanımlar.
Bugün, kadın ve erkeğin tanımı ve rolleri konusunda Kur’ân ahlâkı dışarıdan ve içeriden saldırıya maruz kalıyorsa, yapılması gereken savunmacı ve özür dileyici bir üslûp olmamalı. Bilmeliyiz ki, özgüvenimiz ilâhî ve nebevî ölçülere güvenimiz ölçüsünde tezahür eder ve dışarıdan gelen tenkitlere karşı o ölçüde sağlam durabiliriz.
Çok değil birkaç zaman öncesine kadar kadının “insan” olmadığına hükmeden, hatta “cadı avı”yla cinsiyet ayrımcılığını zirveye taşıyan; suçluluk duygusuyla mı bilinmez, modern dönemde “adalet eşitliktir” zihniyetiyle cinsler arasındaki dengeyi bir kez daha bozan Batı’nın çürük, ama cazibeli tanımlarına karşı dikkatli olmak zorundayız.
Günümüzde, sadece Batı’da değil İslâm toplumlarında da serbestiyet, özgürlük, vs. gibi sloganlarla kadın yuvasından kopartılıp sosyal hayata girmeye âdeta mecbur ediliyor. Kadın bedeni hem cinsel, hem de ticarî bir nesne olarak pazara sürülüyor. Diğer taraftan, erkek rollerini çalmaya özendirilen kadınlar, ne yazık ki, bu iktidar savaşında öz kimliklerini kaybeden taraf olmaya devam ediyor.
Deneme-yanılma ve el yordamıyla ilerleyen ve o yüzden de bir aşırı uçtan diğer aşırı uça gelip-giden Batı tecrübesi, belki bir zaman sonra, kadını erkekleştirirken ve erkeği kadınlaştırırken hata yaptığını anlayacak. Ama iş işten geçmiş olacak. Peki ezelî hakikatlerden haberdar olanlar aynı hataya düşerse, daha yazık olmaz mı?
[/td][/tr][tr][td class=windowbg style="BORDER-RIGHT: rgb(255,255,255) 1px solid; VERTICAL-ALIGN: bottom"] [/td][/tr][tr][td class=titlebg2 style="BORDER-RIGHT: 0pt; BORDER-TOP: rgb(204,204,204) 1px solid; BACKGROUND: rgb(238,238,238); VERTICAL-ALIGN: middle; BORDER-LEFT: 0pt; BORDER-BOTTOM: 0pt; TEXT-ALIGN: right" align="right" colspan="2"][/td][/tr] | |
|